Üniversitemiz Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Ali Abbas Çınar 25.02.2023 Cumartesi günü saat 12.00'da Edebiyat Fakültesi Tören Alanında düzenlenen anma töreninin ardından saat 13.00'da Şehir Yeni Mezarlığı'na defnedilmiştir. Çok kıymetli hocamıza Allah'tan rahmet, ailesine, sevenlerine ve öğrencilerine başsağlığı dileriz.
Değerli Hocamızın Biyografisi
1960 yılında doğdu. 1978 yılında memuriyet hayatına başladı. 1984 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 1991 yılında Hacettepe Üniversitesi Türk Halkbilimi Anabilim Dalında “Yüksek Lisans”, 1996 yılında “Doktora” yaptı, Halkbilimi doktoru oldu.
1985-1995 yılları arasında Kültür Bakanlığında Folklor Araştırmacısı, Tanıtma Şubesi Müdürü, Halk Edebiyatı ve Tiyatrosu Şubesi Müdürü olarak görev yaptı. 1995 yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesinde öğretim üyesi olarak göreve başladı. Uzun yıllar Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Başkanı, Muğla Yöresinin Tarihi ve Kültürel Mirasını Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü, Muğla Kent Konseyi Başkanı olarak görevler ifa etti. 16’sı telif olmak üzere 3 kitabı Kazakistan’da (Kazakça), 30 kitabı Türkiye’de yayımlandı. 90 makalesi çoğu uluslararası, 40 bildirisi, 20 tanıtma yazısı, 11 aktarma yazısı vardır.
Şiirleri 1987 yılından beri çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmaktadır. İlk şiir kitabını Yer Gök Aşkına (İstanbul 2011), ikinci şiir kitabını Ateş ve Su Aşkına (Muğla 2020) adıyla yayımladı. "Kötekliden Gökova'ya: Bir Mektup Kırıntısı" isimli şiir üçüncü şiir kitabında yer almaktadır.
Kötekliden Gökova’ya:
bir mektup kırıntısı
keşke burada olaydın,
Gökova’ya gideydik,
deniz kıyısında bir çay içeydik,
en tazesinden, en demlisinden…
sonra bizi konuşsaydık,
ellerin avuçlarımda olaydı,
gözlerinin içine dalaydım,
derin denize dalar gibi,
bir istiridye bulaydım,
ince, narin boynunda bir inci olaydım...
ekmeğimizi kazlara ataydık,
yüreğimizi balıklara vereydik,
denize karışaydık…
bir türkü tutturaydım;
içinde şenlik olaydı, insanlar olaydı,
ağaçlar, kumsalar olaydı,
“vermem seni ellere,
Ordu üstüme kalsa" diyeydim,
meydan okuyaydım senden gayri her şeye...
keşke burada olaydın,
yanındayken hasret kalaydım,
canımdan can alaydın,
saraydım, koklayaydım,
tutuşaydım, yanaydım, kül olaydım…
keşke burada olaydın,
kıyısına vuraydık her anın,
balıkçı teknesinde nefessiz yıldız kalaydık,
sen gül olaydın, ben dikeni,
gamı suya yükleyeydik, demi dillere,
keyfini süreydik ansız zamanın...
ördekler süzüleydi yanı başımızdan,
Azmak’tan su süzüleydi,
kaç yalıçapkını gelip gideydi,
kanatlarını çırparak,
ve sen güleydin, begonviller güleydi…
dolaşsaydık Akyaka boyu,
sazlıkla dolaydı sözlerimiz,
“kim bilir kaç ney çıkar bunlardan,
kaç hıçkırık, kaç keder” diyeydik,
derdiyle dertleneydik güzel ülkemin,
suya vuraydı, dağlara değeydi gözlerimiz,
meltem üstümüzden eseydi…
keşke burada olaydın,
yeşile sereydik umudumuzu,
soframızda nice türkü şenleneydi,
vuraydık dalgasına denizin,
eski iskelede demirleyeydik,
uçaydı simurg, uçaydı kırk kanadı kırık kırk kuş,
kırkkanat kendimizden gideydik,
hasret kalkaydı kentimizden,
Kötekli’den hasret kalkaydı,
kendimizden geçeydik…
yoksun, ama varsın işte…
derinlerindesin aklımın,
bahçemin, dağlarımın,
ve en yeni gerçeklerimin, hülyalarımın…
varsın, ama yoksun işte;
hasretinden öleydim,
küllerimden dirileydim,
yazmayaydım da ne edeydim?
söylemeyeydim de ne edeydim?